Türkiye, son yıllarda gerçekleştirdiği ekonomik reformlar ve sanayi atılımları ile büyüme sürecine girdi. Ancak, bu ekonomik göstergelerle paralel olarak yükselen bir sorun var: çocuk yoksulluğu. Zenginleşen bir ülke görüntüsü çizerken, ardında fakir çocukların acı dolu hikayeleri gizli. Bu durum, Charles Dickens'ın romanlarını andıran bir gerçeklik olarak karşımıza çıkıyor; zenginliğin gölgesinde, yoksulluğun pençesinde kalan çocuklar... İşte, bu yazıda Türkiye'deki mevcut durumu ve sonuçlarını inceleyeceğiz.
Son yıllarda Türkiye, ekonomisini güçlendirmek adına çeşitli politikalar geliştirdi. Yükselen GSYH, artan ihracat rakamları ve gelişen sanayi, ülkenin dünya genelindeki ekonomik konumunu güçlendirdi. Ancak bu büyümenin, toplumsal kesimlere eşit oranda yansımadığı gerçeği göz ardı edilemez. Özellikle çocuk yoksulluğu alarm verici bir boyuta ulaştı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2022 yılında yoksulluk sınırının altında yaşayan çocuk sayısı, ülke genelindeki yoksul hanelerde yaşayan her üç çocuktan birine denk geliyor. Bu durum, Türkiye'nin zengin bir ülke olma yolundaki yavaş ama derin bir çelişkiyi ortaya koyuyor.
Ekonomik gelişim ile sosyal gelişim arasındaki bu uçurumun nedenleri çok yönlü. Eğitim, sağlık, beslenme gibi temel ihtiyaçların karşılanmasında yaşanan zorluklar, sosyal eşitsizliği derinleştiriyor. Çocukların sağlıklı bir ortamda büyümesi, geleceğe umutla bakabilmeleri açısından kritik öneme sahip. Ancak, ekonomik istikrarsızlık, yüksek enflasyon ve işsizlik oranları, ailelerin bu ihtiyaçları karşılamasını zorlaştırıyor. Dolayısıyla, büyüyen ekonomi, sömürülen çocuk emeği ve kökleşen yoksulluk hikayelerine dönüşüyor.
Türkiye’nin çocuk yoksulluğunu azaltmak için atması gereken adımlar arasında eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması yer alıyor. Eğitim, yoksulluk döngüsünü kırmanın en etkili yollarından biridir. Devlet, düşük gelirli ailelerin çocuklarına yönelik burs ve destek programlarını genişleterek, bu çocukların eğitim hayatına aktif katılımlarını teşvik etmeli. Aynı zamanda, ailelerin ekonomik durumunu iyileştirmek için sürdürülebilir istihdam politikaları oluşturulmalı; meslek edindirme kursları, girişimcilik destekleri gibi projelerle işsizlik oranı düşürülmeli.
Beslenme kritik bir başka unsurdur. Türkiye'de gıda fiyatlarının artması, yoksul ailelerin temel gıda ihtiyaçlarını zor karşılamalarına neden oluyor. Okul çağındaki çocukların sağlıklı bir şekilde beslenmesi, hem fiziksel hem de zihinsel gelişimleri açısından son derece önemli. Devlet, okullarda ücretsiz beslenme programları hayata geçirerek, özellikle dezavantajlı bölgelerdeki çocukların beslenme sorununu çözme noktasında adımlar atabilir.
Aynı zamanda, sosyal yardımların artırılması ve özellikle yoksul ailelere kapsamlı bir sosyal güvenlik ağı sunulması, çocuk yoksulluğunu azaltmanın bir diğer yolu. Sosyal devlet anlayışının gereği olarak, ihtiyaç sahibi ailelere yönelik düzenli yardımlar yapılması, sadece çocukların değil, bütün bir ailenin yaşam standartlarını yükseltebilir. Bu tür uygulamalar toplumun genel refahı açısından büyük önem arz ediyor.
Sonuç olarak, Türkiye’nin ekonomik büyümesi memnuniyet verici olsa da, bunun yanında artan çocuk yoksulluğu, toplumsal bir yara olarak karşımıza çıkıyor. Bu yara, yalnızca ekonomik parametrelerle çözülmeyecek kadar derin. Daha sosyal, daha adil, daha eşit bir toplum yaratma adına atılacak adımlar, geleceğimizin teminatı olan çocuklar için hayati bir önem taşıyor. Ekonomik büyümenin gölgesinde kalan çocukların sesi duyulmalı ve bu çelişki bir an önce ortadan kaldırılmalıdır.